Bellekte ne varsa sende O'sun.
antika masaüstü bilgisayarımın hafızası 1 gb.
ama piyasada 32 gb bellek kartlı bilgisayarlar bile var. yani tam 32 katı.
onboard ekran kartım var. 0.25 gb hafızalı.
ama piyasada 16 gb hafızalı ekran kartları bile var. yani tam 64 katı
0.3 terabaytlık hard diskim var.
ama piyasada 10 terabaytlık hard diskler satılıyor. yani tam 33 katı.
13-14 mbps net bağlantım var.
ama 200- 300 mbps hızla nete bağlananlar var.
ama asıl konu şu...
sahip olmak ve onu tam olarak kullanabilmek.
"insanlar beyinlerinin çok azını kullanıyorlar" dediğin zaman bilimcilerin çoğu buna karşı çıkar.
onlara göre insanlar beyinlerinin yüzde 100'ünü kullanırlar.
belki de sorun.. beyni çalıştıran yazılımda.
yani herkes eşit doğar.. (tabula rosa-boş levha) aynı beyne sahiptir.
sorun.. o beyne yüklenenler.
bilinç konusunu ise.. konuşmuştuk..
beyin tarafından üretilen sinyallerden ibaret.
bu sinyaller etkiye tepki şeklinde üretiliyor.
peki bilinç niye var? niye sonsuzluklar sayısız parçaya bölünmüş durumda..
bembeyaz veya kapkara.. her şeyin her bakımdan tekdüze olduğu bir ortamda nasıl bir bilinç olurdu?
bilincin anlamı ve varoluş nedeni kalmazdı.
bilinç de bir tür yazılım.
hafızası var. çalışma biçimleri var. fiziksel altyapısı ve etkileri var.
elektrik-enerji tüketiyor. ki zaten kendisi de akıp giden enerjiden ibaret.
sonuçta, bir şeylerin farkına varmak ve etkiye tepki hareketlerde bulunmak canlı-cansız tüm varlıklarda var.
ama insandaki durum biraz farklı..
insanlar "farkında olduğunun farkındadırlar"
bir tür üst bilinç diyelim.
ama bu işin sonu bitmez.
örn. kollektif bilinç var.
insanların oluşturduğu tüm yapıların "ailelerin, derneklerin, dinlerin, ulusların vb" hepsinin bilinçleri vardır.
o kollektif bilinç doğrultusunda toplu olarak hareket ederler.
yani tüm dünya bir tür yazılım olabilir.
insanlar ve oluşturdukları yapılar; bütünsel kaos ve izdiham içinde oradan oraya sürüklenen biçareler olabilir. (kelebek etkisi)
ama "yazılım varsa yazanı vardır" demek hiçbir şeyi çözmeyecektir.